Hücre Yaşlanmasının Biyolojik Temeli ve Alternatif Tedavi Yöntemleri Cell Biological Basis of Aging and Alternative Treatments Levent KARAFAKI (Zekai Tahir Burak Geleneksel Jinekopatoloji Kongresi 2010) | |
HÜCRE YAŞLANMASININ BİYOLOJİK TEMELİ VE
ALTERNATİF TEDAVİLER
1 GİRİŞ
Yaşlanma insanlığın var oluşundan beri durdurulmaya çalışılan ve her dönemde mücadele edilen fizyolojik bir süreçtir. Yaşlılık (aging) azalmış hemeostazis ve artmış hassasiyet anlamına gelir. Yaşlanma sırasında hasarlanma, moleküller (DNA, protein ve lipid), hücreler ve organlarda olmaktadır. Primer yaşlanma, yaşlanma sürecine bağlı olarak yapı ve fonksiyonlardaki bozulmadır. Yaşlanma hızı hücre ve dokuların yapısal ve fonksiyonel bütünlüğünün sürdürülmesi için çalışan DNA‟yı, serbest radikallerden koruma mekanizmaların etkinliğine bağlıdır. Sekonder yaşlanma ise hastalıklar ve çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan yaşlanmadır.
Primer yaşlanmayı yavaşlatmak maksimal yaşam süresinde art maya, sekonder yaşlanmayı yavaşlatmak ise ortalama yaşam süresinde artmaya sebep olmaktadır. ABD‟de nüfusun %12‟sini, Avrupa Birliği‟nde %12-18‟ini, ülkemizde 2000 yılı verilerine göre %5.6‟sını ( yaklaşık 4 milyon yaşlı) 65 yaş üstü insanlar oluşturmaktadır. Yaşlanma ile mücadelede öncelikle neden yaşlanıyoruz sorusunu cevaplayabilmemiz
gerekir. Yaşlanma ile mücadelede yaşam tarzı değişiklikleri, egzersiz, çevresel etmenlerin (fiziksel ve kimyasal) kontrol edilebilmesi, koruyucu hekimlik uygulamaları ve eğitim yani sağlıklı yaşlanma temel rol oynasa da; gerek modern tıbba gerekse de alternatif ve tamamlayıcı tıbbın ürün, ilaç ve yöntemlerin kullanımı da günümüzde giderek popularitesi artan ve sıklıkla antiaging ve wellnes olarak tanımlanan bir yaklaşımdır.
2 YAŞLANMA MEKANİZMALARI
Herhangi bir organizmada tüm organlar aynı hızla yaşlanmayabileceği gibi, herhangi bir organ aynı türün farklı bireylerinde farklı hızlarda yaşlanabilir. Temel olarak yaşlanma teorileri programlı yaşlanma ve „‟wear ve tear‟‟ tipi (yıpranma) yaşlanma olarak ikiye ayrılmaktadır. Programlı yaşlanma organizmanın içinde var
olan kontrol mekanizmasıdır. Embriyolojik veya seksüel gelişme gibi genlerin düzenlenmesi ile ilgilidir. Yıpranma tipi yaşlanmada ise kontrol mekanizması mevcut değildir ve çevresel etkenler etkilidir.
2
Yaşlanmanın temel prensip ve özelliklerini açıklamaya çalışan biyolojik mekanizmalar genellikle teori seviyesindedir:
Dış etkenler:
• Somatik mutasyonlar,
• Ölümcül hata (Error-Catastrophe) teorisi,
• Proteinlerin değişikliğe uğrama teorisi,
• Serbest radikal (Oksidatif stres)/Mitokondrial DNA.
İç Etkenler:
• Uzun yaşam (Longevity genleri),
• İvmelenmiş yaşlılık sendromları,
• Nöroendokrin teori,
• İmmünolojik teori,
• Hücresel yaşlılık (Senescence) teorisi,
• Hücre ölümü teorisi.
2.1 TELOMER HİPOTEZİ;
Herbir kromozomun iki ucunda bulunan fonksiyonel olmayan DNA ya telomer denir Kromozomların birbiriyle birleşmesini önleyen, genom yapısının kromatin iplikler şeklinde ayrılabilmesini sağlayan ve kromozom oluşumuna zemin hazırlayan yapılardır . Her hücre bölünmesi sırasında kısalır. Telomerazlar telomerlerin boylarının kısalmasına karşı olan sistemdir. Bu etkileri ile kromozomlardaki hasarın önlenmesine, kesilen kısmın yenilenmesine yardım ederler.
Telomer uzunluğu hücrenin arta kalan bölünme yeteneğini belirleyen bir yaşam saati olarak görev yapar. Teorik olarak telomeraz aktivitesi ile hücrenin yaşam süresi uzayabilmekte ancak bu taktirde de neoplazm gelişme riski artmaktadır.
2.2 MİTOKONDRİAL HASAR VE YAŞLANMA
Yaşlanma ile ilişkili hastalıkların gelişimi mitokondri DNA‟sındaki mutasyonların akümülasyonu ve buna bağlı elektron transport zinciri kompenentlerinde aktivite kaybı ve ATP üretiminde kayba bağlı aşırı ROS üretimi ile ilişkilidir.
3
Çekirdek DNA‟sına göre mitokondriyal DNA‟da oksidatif baz hasarının fazla şekillenmesinin olası nedenleri, mtDNA‟nın en önemli hücre içi ROS kaynağı olması, DNA hasarı onarım sisteminin çekirdek DNA‟sına göre yetersiz olması ve yaşa bağlı olarak mtDNA‟da mutasyonlarda artış görülmesi olarak bildirilmektedir. Yaşlılıkta ortaya çıkan nöronal ve iskelet kası defektleri bu dokularda var olan hücrelerin aşırı ATP gereksinimleri ile ilişkilidir.
Mitokondriyal disfonksiyona bağlı olarak membran potansiyeli azalır, ROS oluşumu artar (membran potansiyeli ROS oluşumunu düzenler), ATP sentezinde azalma olur, potansiyel toksisiteleri olan Ca2+ iyonlarının tutulumu azalır. Oksidatif hasara bağlı mutasyonel yük artarken koruyucu ve onarıcı proteinlerin
azalması/hasarlanması mitokondrilerin hasar ve mutasyona yatkınlığını arttı rır ve dolayısı ile hücresel yaşlanmayı hızlandırır. Ancak yapılan çalışmalarda mitokondrinin, çekirdek DNA‟sındaki endojen oksidatif
hasar oluşumuna katkısının önemsiz düzeyde olduğu gösterilmiştir.
Şekil.1 Mitokondrial ROS, oksidatif mtDNA hasarı ve yaşlanma
4
Mitokondriyal oksidatif stres yaşlanma sırasında apoptozun intrinsik yolunun aktivasyonunda anahtar rol oynamaktadır. Apoptoz veya programlı hücre ölümü çok hücreli organizmalarda normal gelişme ve homeostaz için gereklidir. Reaktif oksijen molekülleri DNAda 20‟den fazla oksidatif baz hasar ürününün
oluşmasına yol açar. Bu hasara uğrayan bazlar arasında 8-hidroksi-2’-deoksiguanozin (8-OHdG) oldukça duyarlı ve en sık karşılaşılan oksidatif DNA hasarı belirtecidir. Yaşlanma sırasında gözlenen akut nörolojik hasar veya kronik nörolojik dejenerasyonların mitokondriyal disfonksiyon ve NMDA reseptör aracılı yolda üretilen oksidanlar yoluyla oluşabileceği düşünülmektedir.
Ayrıca T lenfositlerde yaşla bağlı görülen değişikliklerde antioksidan tedavi sonrası oksidan indüklü membran rijiditesinin azalması, hücre içi antioksidan düzeylerin artması ve mitokondriyal fonksiyonların düzelmesi gibi düzelmelerin olması yaşlılıkta immün sistemde gözlenen bozulmalarda oksidatif stresin rolünü ortaya koymaktadır.
2.3 SERBEST RADİKAL TEORİSİ
Protein karbonillerinin birikimi amyotrofik lateral skleroz, alzheimer hastalığı, respiratuvar distres sendromu, muskuler distrofi, katarakt, romatoid artrit, progeria ve Werner sendromu gibi bazı hastalıklar ile ilişkilidir. Aterosklerozis, diyabet, Parkinson hastalığı, esansiyel hipertansiyon, kistik fibrozis ve ülseratif kolit hastalıklarında da proteinlerin oksidatif modifikasyonunun rolü olduğu düşünülmektedir. Serbest radikaller lipidler, proteinler ve nükleik asitlere zarar verebilirler. Oksijen radikalleri, nitrik oksit (NO), süperoksid (O
2
-), hidroksi radikali (OH
-).
Şekil. 2 Serbest Radikaller
Nitrik oksidin yarılanma ömrü çok kısadır ve saniyeler içerisinde oksijen ile
reaksiyona girer. Eğer nitrik oksit bir oksijenle değil de süperoksitle reaksiyona girerse
peroksinitrit formuna dönüşür (ONOO
-).
5
Peroksinitrit hidroksi radikalleri gibi davranır, protein ve diğer makromoleküllerle
reaksiyona girer. Karboniller (aldehit ve ketonlar), cros s-linked(moleküler düzeyde çapraz
bağlanma) ve lipid peroksidasyonu meydana gelir. Peroksinitrit tarafından DNA hasarı
meydana getirilir. Hidrojen peroksit (H2O2) ve hipoklorit (OCL
-) kendileri oksijen radikali
olmadıkları halde serbest oksijen radikali oluşumunu kolaylaştırırlar. HOCL, hidrojen
peroksit ve süperoksitten yüzlerce defa daha toksiktir.
Şimdiye kadar bahsettiğimiz yüksek reaktif oksijen taşıyan bu moleküllere ROS
(Reaktif oksijen Species) ismi verilmektedir. ROS, proteinlerin amino asit yan zincirleri ile
doymamış yağ asitlerinin çift bağlarına saldırarak hasarlanmalarına sebep olabilir, hidroksi
radikalleri ile birlikte de çok güçlü bir saldırgan halini alır. ROS‟ların makromoleküllere
saldırısına oksidatif stres ismi verilir.
Reaktif nitrojen türleri de serbest radikal hasarına sebep olmaktadır. Peroksinitritler
neredeyse hidroksillere yakın derecede endotel hasarı meydana getirirler.
Süperoksit anyonu, hidroksil radikali, nitrik oksit, lipid peroksit, hidrojen peroksit
bilinen ROS‟lardır. Glutatyon peroksidaz hücrenin lipid içermeyen bölümlerinin majör
antioksidanıdır (En çok sitoplazmada bulunur). Glutatyon düzeyleri yaşla birlikte
azalmaktadır.
SOD hücrede en fazla bulunan anti-oksidan enzimdir. Karaciğerde bol miktarda
bulunur. SOD molekülü sitoplazma içerisinde bakır (Cu) ve çinko (Zn) mitokondri içerisinde
manganez (Mn) içerir.
Doymamış yağ asitlerinden zengin hücre zarı fosfolipidleri radikallerin zincirleme
reaksiyonu ile parçalanır. Lipid peroksidasyonu denilen bu olay hücre hasarı nda önemli bir rol
oynar. Vit E lipid kısımda ,vitamin C lipid olmayan kısımda serbest radikalleri bloke ederler.
Yaşlanma ile azalan melatoninin hormonu hidroksil radikallerine karşı etkilidir. Anti oksidan
verilen memelilerde hayat süresinin %30 oranında artığı bildirilmiş ancak maksimum yaşam
süresi artmamıştır. Süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, katalaz gibi enzimlerle vücut
ROS‟ları nasıl notralize etmeye calışır. Yaşlanma ile birlikte bu enzimler azalır. Zaten
artmakta olan ROS‟ları elimine etmeleri zorlaşır, oksidatif stres iyice etkinleşir.
6
2.4 KALORİK SINIRLAMA
Anti-aging etkisi ispatlanmış tek yöntem kalori kısıtlaması yöntemidir. Vitamin ve
mineraller dışında kalori kısıtlamasına gidilmesidir. Yapılan bir çalışma kalori kısıtlamanın
aterosklerozis riskini azalttığını gösterdi.
2.5 GENETİK TEORİ
Yaşam süresi potansiyelinin genetik programlanması yaşlanmada üstünde durulan
önemli bir gorüştür. Kısa veya uzun yaşamın genetik olarak kodlanmış olabileceği
varsayımından yola cıkar.
2.6 LİPİD PEROKSİDASYONU
Lipid peroksidasyonu ilerleyen yaş ile ceşitli dokularda oluşur. Lipid peroksidasyonu
hücre hasarının iyi tanımlanmış bir mekanizmasıdır. Membran lipidlerinin yok edilmesi ve
lipid peroksitlerinin ve onun yan ürünleri olan malonaldehit oluşmasına neden olurlar.
2.7 APOPTOZİS
Programlanmış hücre ölümüdür. Tek başına hücre yaşlanmasını açıklayamaz. Genetik
ve çevresel faktörlerden etkilenebilir.
2.8 GLİKOLİZASYON TEORİSİ
Bu hipoteze göre proteinlerin glukozla modifikasyonu ve reaksiyonları sonucunda ileri
glikozillenme son ürünleri ortaya cıkar. Lens‟in kristalize olması, damar endotelindeki
kollajenlerin cross-link‟leri sonucu plak oluşumunun hızlanması yaşlanmayı hızlandırır. Bir
AGE inhibitörü olan aminoguanidin‟in proteinlerin glukozla çapraz bağlar yapmalarını ve
yaşlanma ve diabetle ilişkili elastikiyet kaybını önleyebileceği gösterilmiştir.
2.9 DNA HASARI TEORİSİ
Yaşlanmanın sebebi olarak DNA mutasyonundan çok DNA hasarı önemlidir. DNA
hasarı hidroliz, alkalizasyon, radyasyon, toksik kimyasallarla olabilir. Bilinen en önemli hasar
OHdGuanin oksidasyonudur. Bunun seviyesi ile yaşam süresi arasında ters ilişki
bulunmuştur. Hasar söz konusu olduğunda tamir enzimleri bulunmazsa hücre fonksiyonunu
yitirir. Base excision repair, Mismatch repair enzymes, Nücleotide excision repair tamir
enzimleridir. Apopitoz hücreyi DNA hasarından koruyan en önemli mekanizmadır. En fazla
oksidatif DNA hasarının görüldüğü yer nöronlardır. İleri yaşla beraber artan kanser riskini
7
artan kümülatif DNA mutasyonuna ve immün sistem fonksiyonlarındaki azalmaya
bağlayabiliriz.
2.10 FİZİKSEL VE KİMYASAL YIKICILARIN VÜCUT HÜCRELERİNİ
YIPRATMASI
Işık ve sıcaklık apopitozisi harekete ge çirirler. AGE, lipid peroksidasyon debrisi,
demir, aliminyum yaşlanma ile nükleusta birikme eğilimindedir. Yaşla lizozomal enzimler
azalır, proteinler kros-link yaparak yıkıma rezistan hale gelirler disfonksiyonel lizozomlar
birikerek lipofuscin granüllerini oluşturur. Lipofuscin bölünen hücrelerce dilüe edilir. Beyin
ve kalp gibi bölünmeyen hücrelerin olduğu organlarda yaşlanmanın biyolojik markerıdır.
2.11 İMMÜNİTE VE YAŞLANMA
Yaşlanma ile beraber sadece dış etkenlere karşı savunma sisteminde azalma
olmamaktadır. İmmünite hücreleri vücudun kendi dokularına karşı savaş açabilmektedirler. T
hücrelerinin olgunlaştığı timüs bezinin gerilemesi yaşlanmadan çok daha hızlı bir prosestir.
Yaşlılarda proliferasyon azalmasına rağmen T hücre sayısı genelde değişmemektedir.
Olgunlaşan T hücrelerinde azalan bcl-2 ekspresyonu ile apopitoz gerçekleşmektedir. B
hücreleri daha az antikor üretirler. Monositlerin IL-1‟e duyarlılığı azalmıştır. IL-1 ve TNF-alfa seviyelerinin arttığı görülmüştür.
3 ANTİ-AGİNG
Yaşlamayı yavaşlatmak, durdurabilmek, geriye çevirmek ile ölümsüzlük farklı
kavramlardır. Bu kavram kargaşası kişilerin bulundukları yaşta veya daha genç bir yaşta
kalarak ölümsüzlük veya uzun yaşam isteklerinden dolayıdır. Yaşlı ölümsüzlüğü sanırım
kimse istemez.
En basit anlamda az kalori alarak, yani serbest radikalleri azaltarak ortalama yaşam
süresi uzatılabilir ancak kesin ve ne kadar olacağına dair kanıtlar yeterli değildir. Bol sebze ,
meyve kuru baklagil tüketmek yeterince antioksidan almamızı sağlar, dışarıdan vitamin ya da
ilaç olarak antioksidan vermek konusu tartışmalıdır. Düzenli ve ölçülü egzersiz ve dünyaya
iyimser bakan bir bakış acısı ve hayat i çerisinde sosyal olma da birer antiaging yöntemidir.
Yaş ilerledikçe genlerin rolü azalır ve 80‟li yaşlardan sonra kişinin daha önceki ve mevcut
yaşam tarzı, ortalama yaşam süresinde daha belirleyici olur.
Anti-aging tedaviler farmakolojik ve nonfarmakolojik olabilir. Nonfarmakolojik
tedavide Akıl-vücud bağlantısı (imagery, yoga, tai chi, hipnoz, reiki), dokunuşun gücü
8
(aromaterapi, masaj, şiropraksi), ev tedavileri (müzik tedavisi, pet tedavisi, ışık tedavisi,
snoezelen, enerji tedavisi, akupunktur, akupressure) sık uygulanan yöntemlerdir.
Farmakolojik olarak ise konvansiyonel tıp (modern tıp) hormon tedavisi, vitamin
tedavisi, koruyucu hekimlik uygulamaları gibi konuları kullanırken; Alternatif ve tamamlayıcı
tıp ise her bölgede farklı çeşitlilikte, farklı isimlerle ve endikasyonlarla verilen ilaç
tedavilerini (şifalı bitkiler, karışımlar) kullanır. Burada sorun alternatif tıbbın kanıta dayalı
ispatlarının yetersiz olması, pahalı ancak sık kullanılıyor olması ve güvenilirlik datalarının
çoğu zaman bilinmemesidir.
Son yıllarda alternatif tedavi uygulamaları ile ilgili batı tıp fakültelerinde dersler
konmaya başlanmıştır. %30‟a yakın plasebo ekisi vardır. Günümüzde üzerinde sıklıkla
durulan antiaging etkili ilaçlar arasında vitamin E ve C, beta karoten, selenyum, krom,
Koenzim Q10, Dehidroepiandrosteneidon, Sarmısak, Gingko, Ginseng, Üzüm çekirdeği
Östrojen, Testosteron, İnsan Büyüme Hormonu yer almaktadır. Antiaging tedavi temelde 5
alanı içermektedir.
3.1 Kalp Damar Sağlığının Korunması
Doğru beslenme, spor, yeterli uyku, sigara ve alkol kullanmama, kalori kontrolü,
vitamin, mineral ve fitokimyasal desteği önemlidir. Hipertansiyonun engellenmesi ve tedavisi
ana hedeflerdendir. Koruyucu hekimlik uygulamaları, lipid düşürücü tedaviler uygun
endikasyonda yararlıdır. Multivitamin preperatları demir içermemelidir. Hormon replasman
tedavisi tartışmalıdır. Zararları yararlarından daha çok görünmektedir. Balık tüketimi
yararlıdır.
3.2 Antioksidan, Vitamin, Mineral Ve Fitokimyasal Destekler;
3.2.1 Antioksidanlar;
Vitamin C (Askorbik asit), organizmada bir çok hidroksilasyon reaksiyonunda
indirgeyici ajan olarak görev alır. Kollagen sentezinde lizin ve prolinin hidroksilasyonunda
gereklidir. Güçlü indirgeyici özelliklerinden dolayı güçlü bir antioksidandır. Süperoksid ve
hidroksi radikali ile reaksiyona girerek onları ortamdan temizler. Düşük dozlarda prooksidan
özelliği olan vitamin c yüksek dozlarda antioksidandır. Ayrıca fagositoz içinde önemli role
sahiptir.
Vitamin E (α-tokaferol), çok güçlü bir anti-oksidandır. Hücre membran
fosfolipidlerinde bulunan polyunsature yağ asitlerini serbest radikal etkisinden koruyan ilk
9
savunma hattını oluşturur. Vitamin E zincir kırıcı antioksidan olarak bilinir. Lipid
peroksidasyonu vitamin E vasıtası ile sonlandırılır.
Karotenoidler, Vitamin A‟nın ön maddesi olan β-karotenin singlet oksijeni
bastırabildiği, süperoksit radikalini temizlediği ve peroksit radikalleri ile direkt olarak
etkileşerek antioksidan görev gördüğü saptanmıştır.
Melatonin, Melatonin en zararlı serbest radikal olan hidroksil serbest radikalini (OH
-)
ortadan kaldıran çok güçlü bir antioksidandır, günümüze kadar bilinen antioksidanların en
güçlüsü olarak kabul edilmektedir. Melatonin çok lipofilik olduğu için hücrenin tüm
organellerine ve hücre çekirdeğine ulaşabilir ve böylece çok geniş bir dağılımda antioksidan
aktivite gösterebilir. Melatonin kanserin ilerleme ve gelişme safhalarını geciktirir.
Yaşlanma ile birlikte melatonin üretimi azalır ki bunun yaşlanma ve yaşlanma ile
ilişkili hastalıkların patogenezinde rol oynayabileceği kaydedilmiştir.
Glutatyon, Glutatyon (y-glutamilsistein glisin), organizmada tiyol grubu içeren, düşük
molekül ağırlıklı önemli bir tripeptiddir. DNA ve protein sentezleri, enzim aktivitelerinin
düzenlenmesi, hücre içi ve dışı transportlar gibi hücresel fonksiyonları dışında başlıca
antioksidan olarak hücre savunmasında da önemli rolü vardır.
Ozon tedavisi, daha sonra değinilecektir.
3.2.2 FİTOKİMYASALLAR,
Fitokimyasallardan izoflovanlar (fitoöstrojenler, soya ürünlerinde yer alır, soya sütü,
soya peyniri veya izoflovan tabletleri önerilir ancak kanıtlar yetersizdir.), likopen ( sebze ve
meyvelere kırmızı rengi verir, domateste çoktur, yeterince domates tüketmeyenlere önerilir,
kapsül formları vardır, prostat ve pankreas kanserleri ile ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır),
gingko biloba ( beyin kan dolaşımı ve dolayısıyla hafıza dahil bir çok serebral fonksiyonda
flavonoid içeriği nedeni ile antioksidan olarak yeri vardır, medikal ispatları diğer
fitokimyasallara göre daha fazladır), ginseng ( pahalı bir bitkisel ürün, kanser hücrelerinin
büyümesini azaltma, hafızayı destekleme, tansiyon kontrolü gibi yararlarından için alternatif
tıp sıklıkla yararlanır), soğangiller ( soğan, sarmısak ve pırasa güçlü antioksidanlar, kokusuz
sarımsak kapsülleri vardır), lahanagiller, sıklıkla antiaging ama çlı önerilmektedir. Ayrıca
lesitin ( kolesterolü düşürür, diüretik etkisi vardır, soya yumurtara ve mısırdan elde
edilemektedir), omega 3 yağ asitleri( çoklu doymamış yağ içeren balık yağı tedavi amaçlı
immün sistemi güçlendirmek için, anti-aging amacı ile, kan vizkozitesini azaltmak için,
atherosklerozu önlemek ve azaltmak için sıklıkla kullanılır, somon, uskumru, sardalye ve ton
10
balığında ve keten tohumu, ceviz, soya, semizotu iyi kaynaklardır, beyin kanaması yapabilir),
SAM (S adenozil metionin, antioksidan olan ve karaciğer koruyucu glutatyonun yapımını
arttırır, kanserden koruyabilir, homosisteini düşürür, eklem kayganlığını arttırarak
osteoartritte yararlı olabilir, modern tıbba ait kanırtları yeterli değildir), Nüklesik Asitler (
balık, yulaf, soğan, mantar, kuşkonmaz iyi kaynaklardır).
3.2.3 SAĞLIKLI YAŞAM
Doğru ve dengeli beslenme, fitokimyasallar, lifler, protein-yağ-karbonhidrat dengesi,
bol su içilmesi, obesitenin önlenmesi, akşam yemeğinden vazgeçmek (akşam yemeğini
düşmanına bırak-çin atasözü), ölçülü ve kontrollü egzersiz ( yürüme, yüzme, güçlendirme
egzersizleri), yeterli zihinsel aktivite, stresle başa çıkma, çevresel risklerden kaçınma ( çevre
kirliliği, sigara, alkol, hava kirliliği, ağır metaller, mikrodalga, cep telefonu, güneş ışınları,
radyoakrtif ışınlar, elektromanyetik dalgalar), sağlıklı uyku, normal seksüel aktivite, cilt ve
saç bakımı) .
3.2.4 İMMÜN SİSTEMİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Sağlıklı beslenmek, vitamin takviyesi almak, sigaradan kaçınmak, yeterli uyku, stresin
azaltılması, sosyallik, erişkin aşılama, kahveyi azaltmak immün sistemi güçlendirir. Çinko,
selenyum, E vitamini, C vitamini, B6 ve B12 vitaminleri, omega3 yağ asitleri, aminoasitler,
betaglukan (Immuneks), Echinecea kapsülleri, immün sistemi güçlendirebilir. İnfluenza aşısı
yılda bir, pnömoni aşısı 5 yılda bir özellikle 65 yaş sonrası veya riskli grupta yapılmalıdır.
Immünglobülin tedavisi, timus ekstreleri ile tedavi ve multienzyme ya da bromelain enzyme
denilen tedaviler ile enzim tedavileri uygulanabilir.
3.3 KALORİ KISITLAMASI
Besin alımının alışılmışın %50-70‟ine azaltılmasının yapılan çok çeşitli çalışmalarda
yaşam süresini uzattığı, yaşla ilişkili fizyolojik bozulmayı gerilettiği ve yaşla ilişkili
hastalıkları geciktirdiği hatta bazı olgularda önlediği gösterilmiştir. Maksimum yaşam
süresinin deney hayvanlarında dramatik olarak aşıldığı gösterilmiştir. Kalori kısıtlamasının
yaşam süresini uzatmasında rol alan mekanizmalar arasında genomik stabiliteyi sağlamak,
serbest radikal oluşumunun azaltılması, metabolik hızın azaltılması, vücut ısısının azaltılması,
protein glikozilasyonunun azaltılması, gen tamirinin artırılması, protein döngüsünün (protein
rejenerasyonun artırılması), immün yanıtın artırılması, nöroendokrin fonksiyonun optimize
edilmesi.
11
(-)
(8oxodG)
3.4 KÖK HÜCRE VE ANTİAGİNG
Yakın gelecekte antiaging ve insan klonlaması konularında sıklıkla uygulanabilecek
gibi görünse de bugün için kanıtlar yetersizdir ve sorunlar vardır. Spesifik in vitro kültür
ortamında kök hücreler yaşlanmadan sınırsızca prolifere olabilirler. Mİ, Parkinson, DM,
Dejeneratif hastalıklarda yaşlanma, hücre hasarı sonucunda fonksiyonel hücrelerde progresif
kayıp gerçekleşir. Hücre replasman tedavisi aşınmış/hasarlı hücreleri fonksiyonel hücrelerle
replase eder ve organ ve dokulara normal fonksiyonunu kazandırır (rejeneratif tıp). Bu
yöntemle tedavi edilen organ ve dokuların (organ nakli, rekombinan insülin, mekanik)
geleneksel yöntemlerden daha etkin fonksiyon göreceği teorik olarak kabul edilebilir. Gelecek
vaad eden ancak etik sorunlar da taşıyan bir antiaging yöntem adayıdır.
3.5 ALTERNATİF TEDAVİLER VE TAMAMLAYICI TIP
Antiaging uygulamalarda nerede modern tıbbın bitip nerede alternatif tıbbın
başlayacağını belirlemek zordur. Bugün alternatif olarak değerlendirilen tedaviler bir
bakıyorsunuz modern tıbbi uygulama halini alıveriyor. Alternatif ve tamamlayıcı tıbbi
uygulamalar özelikle antiaging tedavi ve kanser, ağrı gibi bazı hastalıkların tedavisinde
sıklıkla uygulanmaktadır. Alternatif tıbbi uygulamalar çok eski çağlardan beri yaşlanma ile
mücadele amacı ile kullanılmıştır. Dünyada alternatif tıp ürünleri sıklıkla kullanılmaktadır.
Amerika‟da % 43 kullanımı varken, Çin‟de alternatif tıp modern tıp gibi kabul edilir.
Alternatif tıbbın yaygınlığı, kabul görmesi toplumlar arasında farklılıklar gösterir. Avrupa‟da
ise Fransa‟da homeopati, Almanya‟da bitkisel tıp, kuzey avrupada refleksoloji-şiropraksi-masaj sık kullanılan alternatif tedavi yöntemleridir.
Temel olarak 5 grupta incelenir. Birinci grupta alternatif medikal sistemler
(homeopati, ayurveda, naturopatik tıp..), ikinci grupta ruh-vücut ilişkileri ( meditasyon, dua,
mental iyileşme, hipnoz..), üçüncü grupta biyolojik terapiler (herbal ürünler, ginseng, ginko,
vitaminler, köpekbalığı kıkırdağı…), dördüncü grupta manipulatif veya vücut temelli işlemler
(masaj, şiropiraksi, osteopatik manupilasyon, akupunktur..) ve beşinci grupta enerji tedavileri
12
( magnetik tedavi, reiki, teropatik dokunma gibi) yer alır. Sıklıkla yaşlılar ya da orta yaşlı
kişiler bu ürünleri kullanmaktadır. Fitoterapi St John wort (depresyon), echinacea, saw
palmetto (amerikan kısa hurma palmiye meyvesi, prostat hipertrofisi, osteoartrit),
ginkgo(demans, tinnitus, vertigo, klaudikasyo), ginger ( zencefil, vertigo, postoperatif
bulantı), ginseng(fiziksel ve psikomotor performans), sarımsak (hipertansiyon, hiperlipidemi,
vertigo, kanserin önlenmesi), ephedra, valerian kökü ( kedi otu, insomnia), glukozamin
(osteoartrit), köpekbalığı kıkırdağı (kanser önlenmesi ve tedavisi) gibi birçok herbal medicine
ürünüde antiaging amaçlı kullanılmaktadır.
3.5.1 OZON TEDAVİSİ
19‟uncu yüzyılın sonlarına doğru bulunan ozon gazının tıbbi olarak kullanılmaya
başlanması ile zaman içersinde hızla yaygınlaşan bir oksidasyon tedavisidir.
Ozon tedavisi organizmada bir oksidatif şoka neden olarak hücre içi enzimatik
antioksidan savunma sistemini güçlü bir şekilde destekler. Bir çeşit aşılama olarak kabul
edilebilecek ozon tedavisi, bir başka açıdan kardiyoversiyon ile benzer bir mantığa sahiptir.
Organizma ise güçlü bir oksidatif stres uyarısı olarak da nitelendirilebilecek ozon tedavisi,
organizma tarafından “güçlü bir oksidatif tehdit” olarak algılanır. Bu algılanma, antioksidan
savunma sistemlerinde çalışan enzimlerin güçlü bir şekilde uyarılması ile sonuçlanır. Endojen
ROS2‟larla yeterince uyarılmayan antioksidan sistem ozonun oluşturduğu küçük oksidatif
stres karşısında güçlü bir şekilde cevap verir. Aracılık eden biyolojik medyatörler hidrojen
peroksit ve okside lipid ürünleridir.
4 SONUÇ
Antiaging yaklaşımlar, yaşlanmaya sebep olan olayları kontrol altına almalı,
yaşlanmayla birlikte sıklığı artan hastalıklarla mücadele ederek hastaların psikolojik
durumlarını da göz önünde bulundurarak çözüm üretmelidir.
Kişilerde oluşturulacak sağlıklı yaşlanma bilinci en iyi sonuçlara ulaşmamızı
sağlayacak yöntemdir. Doğru ve dengeli beslenme, egzersiz, sigara ve alkolün
kullanılmaması, obesitenin önlenmesi en önemli antiaging tedavi yöntemleridir.
Uzun yaşam herkesin dileği olmakla beraber yaşlanma olmadan uzun yaşamın da
olamayacağı unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR:
1. Bocci V., OZONE A New Medical Drug, 2004
13
2. Bartsch C., Bartsch H., Peschke E. Light, melatonin and cancer: current results
and future perspectives. Biol Rhythm Res 2009; 40, 17‐35.
3. Tan DX, Hardeland R, Manchester LC et al. Mechanistic and comparative
studies of melatonin and classic antioxidants in terms of their interactions with the ABTS
cation radical. J Pineal Res 2003; 34: 249‐59.
4. Mollaoğlu H, Özgüner M. F, “Yaşlanma sürecinde melatoninin rolü “S.D.Ü.
Tıp Fak. Derg. 2005:12(3)/ 52-56.
5. Vojta CL, Fraga PD, Forciea MA, Lavizzo-Mourey R. Antiaging therapy: an
overview. Hosp Pract (Off Ed). 2001 Jun 15;36(6):43-9.
6. American association of clinical endocrinologists medical guidelines for the
clinical use of dietary supplements and nutraceuticals. Endoc Pract, 2003;9:417-470.
7. Cankurtaran M, “Yaşlılık, yaşlanma mekanizmaları, antiaging ve yaşam tarzı
değişiklikleri” 7. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi Sunum Kitapçığı, 2005
8. Berneburg M, Grether-Beck S, Kürten V, Ruzicka T, Briviba K, Sies H and
Krutmann J, Singlet Oxygen Mediates the UVA-induced Generation of the Photoaging-associated Mitochondrial Common Deletion, 1999 May 274;22: 15345-15349
9. Atlı K, Bozcuk A.N, Telomer Ve Hücresel Yaşlanma, Geriatri 5 (3): 111-114,2002
10. Szczesny B,Tapas K. Hazra T.H, Papaconstantinou J, Age-dependent
deficiency in import of mitochondrial DNA glycosylases required for repair of oxidatively
damaged bases, PNAS 2003 Sep100; 10670- 10675
Mevcut yazılı metin bilgilendirme amaçlıdır. Bilimsel verilerden elde edilmiş bilgilerdir. Konu hakkında uzman kişiler tarafından yönlendirilmeniz ve tedaviye yönelik işlemleri bir hekim kontrolünde uygulamanız veya uygulatmanız önerilir.Ankara ozon , ozon ankara , alternatif kanser tedavisi , dmso , integratif tıp , akupunktur , ankara ozon , ozon ankara , karafakı ,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder