4 Kasım 2013 Pazartesi


Hücre Yaşlanmasının Biyolojik Temeli ve Alternatif Tedavi Yöntemleri
Cell Biological Basis of Aging and Alternative Treatments
Levent KARAFAKI
(Zekai Tahir Burak Geleneksel Jinekopatoloji Kongresi 2010)




HÜCRE YAŞLANMASININ BİYOLOJİK TEMELİ VE 
ALTERNATİF TEDAVİLER
1  GİRİŞ
    Yaşlanma insanlığın var  oluşundan  beri  durdurulmaya çalışılan ve her dönemde mücadele edilen fizyolojik bir süreçtir.  Yaşlılık (aging) azalmış hemeostazis ve artmış hassasiyet anlamına  gelir.  Yaşlanma sırasında hasarlanma, moleküller (DNA, protein ve lipid), hücreler ve organlarda olmaktadır. Primer yaşlanma, yaşlanma sürecine bağlı olarak yapı  ve fonksiyonlardaki bozulmadır.  Yaşlanma  hızı hücre ve dokuların yapısal ve fonksiyonel bütünlüğünün sürdürülmesi için  çalışan DNA‟yı,  serbest radikallerden  koruma  mekanizmaların etkinliğine bağlıdır. Sekonder yaşlanma ise hastalıklar ve  çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan yaşlanmadır. 
    Primer yaşlanmayı yavaşlatmak maksimal yaşam süresinde art maya, sekonder yaşlanmayı yavaşlatmak ise ortalama yaşam süresinde artmaya sebep olmaktadır. ABD‟de nüfusun %12‟sini, Avrupa Birliği‟nde  %12-18‟ini,  ülkemizde 2000 yılı verilerine göre %5.6‟sını ( yaklaşık 4 milyon yaşlı) 65 yaş üstü insanlar oluşturmaktadır. Yaşlanma ile mücadelede öncelikle neden yaşlanıyoruz sorusunu cevaplayabilmemiz 
gerekir.  Yaşlanma  ile mücadelede yaşam tarzı değişiklikleri, egzersiz, çevresel etmenlerin (fiziksel ve kimyasal) kontrol edilebilmesi,  koruyucu hekimlik uygulamaları  ve  eğitim  yani sağlıklı  yaşlanma temel rol oynasa  da; gerek modern  tıbba gerekse de alternatif ve tamamlayıcı tıbbın  ürün, ilaç  ve yöntemlerin kullanımı  da günümüzde giderek popularitesi artan ve sıklıkla antiaging ve wellnes olarak tanımlanan bir yaklaşımdır.
2  YAŞLANMA MEKANİZMALARI
   Herhangi bir organizmada tüm organlar aynı hızla yaşlanmayabileceği gibi, herhangi bir organ aynı türün farklı bireylerinde farklı hızlarda yaşlanabilir. Temel olarak yaşlanma  teorileri programlı yaşlanma ve „‟wear ve tear‟‟ tipi (yıpranma)  yaşlanma olarak ikiye ayrılmaktadır. Programlı yaşlanma  organizmanın içinde var
olan kontrol mekanizmasıdır. Embriyolojik  veya seksüel gelişme gibi genlerin düzenlenmesi ile  ilgilidir. Yıpranma tipi yaşlanmada ise kontrol mekanizması   mevcut değildir ve çevresel etkenler etkilidir. 
2
Yaşlanmanın temel prensip ve özelliklerini açıklamaya çalışan biyolojik mekanizmalar genellikle teori seviyesindedir:
  Dış etkenler:
    •  Somatik mutasyonlar,
    •  Ölümcül hata (Error-Catastrophe) teorisi,
    •  Proteinlerin değişikliğe uğrama teorisi,
    • Serbest radikal (Oksidatif stres)/Mitokondrial DNA.
  İç Etkenler:
    •  Uzun yaşam (Longevity genleri),
    •  İvmelenmiş yaşlılık sendromları,
    •  Nöroendokrin teori,
    • İmmünolojik teori,
    •  Hücresel yaşlılık (Senescence) teorisi,
    •  Hücre ölümü teorisi.
2.1  TELOMER HİPOTEZİ; 
    Herbir kromozomun iki ucunda bulunan fonksiyonel olmayan DNA ya telomer denir Kromozomların birbiriyle birleşmesini önleyen,  genom yapısının kromatin iplikler şeklinde ayrılabilmesini sağlayan ve kromozom oluşumuna zemin hazırlayan yapılardır .  Her hücre bölünmesi sırasında kısalır.  Telomerazlar telomerlerin boylarının  kısalmasına karşı olan sistemdir. Bu etkileri ile kromozomlardaki hasarın önlenmesine, kesilen kısmın yenilenmesine yardım ederler.
    Telomer uzunluğu hücrenin arta kalan bölünme yeteneğini  belirleyen bir yaşam saati olarak görev yapar.  Teorik olarak telomeraz aktivitesi ile hücrenin yaşam süresi uzayabilmekte ancak bu taktirde de neoplazm gelişme riski artmaktadır.
2.2  MİTOKONDRİAL HASAR VE YAŞLANMA
    Yaşlanma ile ilişkili hastalıkların  gelişimi mitokondri DNA‟sındaki  mutasyonların akümülasyonu ve buna bağlı elektron transport zinciri kompenentlerinde aktivite kaybı ve ATP üretiminde kayba bağlı aşırı ROS üretimi ile ilişkilidir. 
3
    Çekirdek DNA‟sına göre mitokondriyal DNA‟da oksidatif baz hasarının fazla şekillenmesinin olası nedenleri, mtDNA‟nın en önemli hücre içi ROS kaynağı olması, DNA hasarı onarım sisteminin çekirdek DNA‟sına göre yetersiz olması ve yaşa bağlı olarak mtDNA‟da mutasyonlarda artış görülmesi olarak bildirilmektedir.  Yaşlılıkta ortaya çıkan nöronal ve iskelet kası defektleri bu dokularda var olan hücrelerin aşırı ATP gereksinimleri ile ilişkilidir.
    Mitokondriyal disfonksiyona bağlı olarak membran potansiyeli azalır, ROS  oluşumu artar (membran potansiyeli ROS  oluşumunu düzenler), ATP  sentezinde azalma olur, potansiyel toksisiteleri olan Ca2+ iyonlarının tutulumu azalır. Oksidatif hasara bağlı mutasyonel yük artarken koruyucu ve onarıcı proteinlerin 
azalması/hasarlanması mitokondrilerin hasar ve mutasyona yatkınlığını arttı rır ve dolayısı ile hücresel yaşlanmayı hızlandırır. Ancak yapılan çalışmalarda mitokondrinin, çekirdek DNA‟sındaki endojen oksidatif 
hasar oluşumuna katkısının önemsiz düzeyde olduğu gösterilmiştir.
Şekil.1 Mitokondrial ROS, oksidatif mtDNA hasarı ve yaşlanma 
4
Mitokondriyal oksidatif stres yaşlanma sırasında apoptozun intrinsik yolunun aktivasyonunda anahtar rol oynamaktadır. Apoptoz veya programlı hücre ölümü çok hücreli organizmalarda normal gelişme ve homeostaz için gereklidir. Reaktif oksijen  molekülleri  DNAda  20‟den fazla oksidatif    baz hasar  ürününün 
oluşmasına yol açar. Bu hasara uğrayan bazlar arasında  8-hidroksi-2’-deoksiguanozin (8-OHdG) oldukça duyarlı ve en sık karşılaşılan oksidatif  DNA hasarı belirtecidir. Yaşlanma sırasında gözlenen akut nörolojik hasar veya kronik nörolojik dejenerasyonların mitokondriyal disfonksiyon ve NMDA reseptör aracılı yolda üretilen oksidanlar yoluyla oluşabileceği düşünülmektedir. 
    Ayrıca T lenfositlerde yaşla bağlı görülen değişikliklerde antioksidan tedavi sonrası oksidan indüklü membran rijiditesinin azalması, hücre içi antioksidan  düzeylerin artması ve mitokondriyal fonksiyonların düzelmesi  gibi düzelmelerin olması yaşlılıkta immün sistemde gözlenen bozulmalarda oksidatif stresin rolünü ortaya koymaktadır.
2.3  SERBEST RADİKAL TEORİSİ
    Protein karbonillerinin birikimi amyotrofik lateral skleroz,  alzheimer hastalığı, respiratuvar distres sendromu, muskuler distrofi, katarakt, romatoid artrit, progeria ve Werner sendromu gibi bazı hastalıklar ile ilişkilidir. Aterosklerozis, diyabet, Parkinson hastalığı, esansiyel hipertansiyon, kistik fibrozis ve ülseratif kolit hastalıklarında da proteinlerin oksidatif modifikasyonunun rolü olduğu düşünülmektedir. Serbest radikaller lipidler, proteinler ve nükleik asitlere zarar verebilirler.  Oksijen radikalleri, nitrik oksit (NO), süperoksid (O
2
-), hidroksi radikali (OH
-). 
Şekil. 2 Serbest Radikaller
Nitrik oksidin yarılanma ömrü çok kısadır ve saniyeler içerisinde oksijen ile 
reaksiyona girer.  Eğer nitrik oksit bir oksijenle değil  de süperoksitle reaksiyona girerse 
peroksinitrit formuna dönüşür (ONOO
-).  
5
Peroksinitrit hidroksi radikalleri gibi davranır, protein ve diğer makromoleküllerle 
reaksiyona girer. Karboniller (aldehit ve ketonlar), cros s-linked(moleküler düzeyde çapraz 
bağlanma) ve lipid peroksidasyonu meydana gelir.  Peroksinitrit tarafından DNA hasarı 
meydana getirilir.  Hidrojen peroksit (H2O2) ve hipoklorit (OCL
-) kendileri oksijen radikali 
olmadıkları halde serbest oksijen radikali oluşumunu kolaylaştırırlar.  HOCL, hidrojen 
peroksit ve süperoksitten yüzlerce defa daha toksiktir.
Şimdiye kadar bahsettiğimiz yüksek reaktif oksijen taşıyan bu moleküllere ROS 
(Reaktif oksijen Species) ismi verilmektedir.  ROS, proteinlerin amino asit yan zincirleri ile 
doymamış yağ asitlerinin çift bağlarına saldırarak hasarlanmalarına sebep olabilir, hidroksi 
radikalleri ile birlikte de çok güçlü bir saldırgan halini alır.   ROS‟ların makromoleküllere 
saldırısına oksidatif stres ismi verilir.
Reaktif nitrojen türleri de serbest radikal hasarına sebep olmaktadır. Peroksinitritler 
neredeyse hidroksillere yakın derecede endotel hasarı meydana getirirler.
Süperoksit anyonu, hidroksil radikali, nitrik oksit, lipid  peroksit, hidrojen peroksit 
bilinen ROS‟lardır.  Glutatyon peroksidaz hücrenin lipid içermeyen bölümlerinin majör 
antioksidanıdır (En çok sitoplazmada bulunur). Glutatyon düzeyleri yaşla birlikte 
azalmaktadır.
SOD  hücrede  en fazla bulunan anti-oksidan enzimdir. Karaciğerde bol miktarda 
bulunur. SOD molekülü sitoplazma içerisinde bakır  (Cu) ve çinko (Zn) mitokondri içerisinde 
manganez (Mn) içerir.
Doymamış yağ asitlerinden zengin hücre zarı fosfolipidleri radikallerin zincirleme 
reaksiyonu ile parçalanır. Lipid peroksidasyonu denilen bu olay hücre hasarı nda önemli bir rol 
oynar.  Vit E lipid kısımda ,vitamin  C lipid olmayan kısımda serbest radikalleri bloke ederler.
Yaşlanma ile azalan melatoninin hormonu hidroksil radikallerine karşı etkilidir.  Anti oksidan 
verilen  memelilerde hayat süresinin %30 oranında  artığı bildirilmiş  ancak maksimum yaşam 
süresi artmamıştır. Süperoksit dismutaz,  glutatyon peroksidaz, katalaz gibi enzimlerle vücut
ROS‟ları nasıl notralize etmeye calışır.  Yaşlanma ile birlikte bu  enzimler azalır. Zaten 
artmakta olan ROS‟ları elimine etmeleri zorlaşır, oksidatif stres iyice etkinleşir.
6
2.4  KALORİK SINIRLAMA
Anti-aging etkisi ispatlanmış tek yöntem kalori kısıtlaması yöntemidir. Vitamin ve 
mineraller dışında kalori kısıtlamasına gidilmesidir. Yapılan bir çalışma kalori kısıtlamanın 
aterosklerozis riskini azalttığını gösterdi. 
2.5  GENETİK TEORİ 
Yaşam süresi potansiyelinin genetik programlanması yaşlanmada   üstünde durulan 
önemli bir gorüştür. Kısa veya uzun yaşamın genetik olarak kodlanmış olabileceği 
varsayımından yola cıkar. 
2.6  LİPİD PEROKSİDASYONU
Lipid peroksidasyonu ilerleyen yaş ile ceşitli dokularda oluşur. Lipid peroksidasyonu 
hücre hasarının iyi tanımlanmış bir mekanizmasıdır. Membran lipidlerinin yok   edilmesi ve 
lipid peroksitlerinin ve onun yan ürünleri olan malonaldehit oluşmasına neden olurlar.
2.7  APOPTOZİS
Programlanmış hücre ölümüdür. Tek başına hücre yaşlanmasını açıklayamaz. Genetik 
ve çevresel faktörlerden etkilenebilir.
2.8  GLİKOLİZASYON TEORİSİ
Bu hipoteze göre proteinlerin glukozla modifikasyonu  ve reaksiyonları sonucunda ileri
glikozillenme son  ürünleri  ortaya cıkar. Lens‟in kristalize olması, damar endotelindeki
kollajenlerin cross-link‟leri sonucu plak oluşumunun hızlanması  yaşlanmayı hızlandırır. Bir 
AGE inhibitörü  olan aminoguanidin‟in  proteinlerin glukozla çapraz  bağlar yapmalarını ve
yaşlanma ve diabetle ilişkili elastikiyet kaybını önleyebileceği gösterilmiştir.
2.9  DNA HASARI TEORİSİ
Yaşlanmanın sebebi olarak DNA mutasyonundan  çok DNA  hasarı  önemlidir. DNA 
hasarı hidroliz, alkalizasyon, radyasyon, toksik kimyasallarla olabilir. Bilinen en  önemli hasar 
OHdGuanin oksidasyonudur.  Bunun seviyesi ile yaşam süresi  arasında ters ilişki 
bulunmuştur. Hasar söz konusu olduğunda  tamir enzimleri bulunmazsa hücre fonksiyonunu 
yitirir. Base  excision repair, Mismatch repair enzymes, Nücleotide excision  repair tamir 
enzimleridir. Apopitoz hücreyi DNA hasarından  koruyan en  önemli mekanizmadır. En fazla 
oksidatif DNA  hasarının görüldüğü  yer nöronlardır. İleri yaşla beraber artan  kanser riskini 
7
artan kümülatif DNA mutasyonuna ve immün  sistem fonksiyonlarındaki azalmaya 
bağlayabiliriz. 
2.10  FİZİKSEL VE KİMYASAL YIKICILARIN VÜCUT HÜCRELERİNİ 
YIPRATMASI
Işık ve sıcaklık apopitozisi harekete ge çirirler. AGE, lipid  peroksidasyon debrisi, 
demir, aliminyum yaşlanma ile nükleusta  birikme  eğilimindedir. Yaşla lizozomal enzimler 
azalır,  proteinler kros-link yaparak yıkıma rezistan hale gelirler  disfonksiyonel  lizozomlar 
birikerek lipofuscin granüllerini oluşturur.  Lipofuscin bölünen hücrelerce dilüe edilir. Beyin 
ve kalp gibi bölünmeyen hücrelerin olduğu organlarda yaşlanmanın biyolojik markerıdır.
2.11  İMMÜNİTE VE YAŞLANMA
Yaşlanma ile beraber sadece dış etkenlere karşı savunma  sisteminde azalma 
olmamaktadır. İmmünite hücreleri vücudun  kendi dokularına karşı savaş açabilmektedirler. T 
hücrelerinin  olgunlaştığı timüs bezinin gerilemesi yaşlanmadan  çok  daha hızlı bir prosestir. 
Yaşlılarda proliferasyon azalmasına  rağmen  T hücre sayısı genelde değişmemektedir. 
Olgunlaşan T  hücrelerinde azalan bcl-2 ekspresyonu ile apopitoz gerçekleşmektedir.  B 
hücreleri daha az antikor  üretirler. Monositlerin  IL-1‟e duyarlılığı azalmıştır. IL-1 ve TNF-alfa seviyelerinin arttığı görülmüştür.
3  ANTİ-AGİNG
Yaşlamayı yavaşlatmak, durdurabilmek, geriye çevirmek ile ölümsüzlük farklı 
kavramlardır. Bu kavram kargaşası kişilerin bulundukları yaşta veya daha genç bir yaşta 
kalarak ölümsüzlük veya uzun yaşam isteklerinden dolayıdır. Yaşlı ölümsüzlüğü sanırım 
kimse istemez.
En basit anlamda az kalori alarak, yani serbest radikalleri  azaltarak ortalama yaşam 
süresi uzatılabilir ancak kesin  ve ne kadar olacağına dair kanıtlar yeterli değildir. Bol sebze ,
meyve kuru baklagil tüketmek yeterince antioksidan almamızı  sağlar, dışarıdan vitamin ya da 
ilaç  olarak antioksidan vermek  konusu tartışmalıdır. Düzenli ve  ölçülü  egzersiz ve dünyaya
iyimser bakan bir bakış acısı ve hayat i çerisinde sosyal olma  da  birer antiaging yöntemidir. 
Yaş ilerledikçe genlerin rolü  azalır  ve 80‟li yaşlardan sonra kişinin daha  önceki ve mevcut 
yaşam tarzı, ortalama yaşam süresinde daha belirleyici olur.
Anti-aging tedaviler farmakolojik ve nonfarmakolojik olabilir.  Nonfarmakolojik 
tedavide Akıl-vücud bağlantısı  (imagery, yoga, tai chi, hipnoz, reiki), dokunuşun gücü 
8
(aromaterapi,  masaj, şiropraksi), ev tedavileri (müzik tedavisi, pet  tedavisi, ışık tedavisi, 
snoezelen, enerji tedavisi, akupunktur, akupressure) sık uygulanan yöntemlerdir.
Farmakolojik olarak  ise konvansiyonel tıp  (modern tıp) hormon tedavisi, vitamin
tedavisi, koruyucu hekimlik uygulamaları gibi konuları kullanırken;  Alternatif ve tamamlayıcı 
tıp ise her bölgede farklı  çeşitlilikte, farklı  isimlerle ve endikasyonlarla verilen ilaç
tedavilerini (şifalı bitkiler,  karışımlar) kullanır.  Burada sorun alternatif tıbbın kanıta  dayalı 
ispatlarının yetersiz olması, pahalı ancak sık kullanılıyor   olması ve güvenilirlik datalarının 
çoğu zaman bilinmemesidir.
Son yıllarda alternatif tedavi uygulamaları ile ilgili batı tıp fakültelerinde dersler 
konmaya başlanmıştır. %30‟a yakın plasebo ekisi vardır.  Günümüzde  üzerinde sıklıkla 
durulan antiaging  etkili  ilaçlar arasında vitamin E ve C, beta karoten, selenyum, krom,
Koenzim Q10, Dehidroepiandrosteneidon, Sarmısak, Gingko,  Ginseng,  Üzüm  çekirdeği 
Östrojen, Testosteron, İnsan Büyüme  Hormonu yer almaktadır. Antiaging tedavi temelde 5 
alanı içermektedir.
3.1  Kalp Damar Sağlığının Korunması
Doğru beslenme, spor, yeterli uyku, sigara ve alkol  kullanmama,  kalori kontrolü, 
vitamin,  mineral ve fitokimyasal desteği  önemlidir. Hipertansiyonun engellenmesi ve tedavisi 
ana  hedeflerdendir. Koruyucu hekimlik uygulamaları, lipid  düşürücü tedaviler uygun 
endikasyonda yararlıdır.  Multivitamin preperatları demir içermemelidir. Hormon  replasman 
tedavisi tartışmalıdır. Zararları yararlarından  daha  çok görünmektedir. Balık tüketimi 
yararlıdır.
3.2  Antioksidan, Vitamin, Mineral Ve Fitokimyasal Destekler;
3.2.1  Antioksidanlar;
Vitamin C  (Askorbik asit),    organizmada  bir çok hidroksilasyon reaksiyonunda 
indirgeyici ajan olarak görev alır. Kollagen sentezinde lizin ve prolinin hidroksilasyonunda 
gereklidir. Güçlü indirgeyici özelliklerinden dolayı güçlü  bir antioksidandır. Süperoksid ve 
hidroksi radikali ile reaksiyona girerek onları ortamdan temizler. Düşük dozlarda prooksidan 
özelliği olan vitamin c yüksek dozlarda antioksidandır. Ayrıca fagositoz içinde önemli role 
sahiptir.
Vitamin E  (α-tokaferol), çok güçlü bir anti-oksidandır. Hücre membran 
fosfolipidlerinde bulunan polyunsature yağ asitlerini serbest radikal etkisinden koruyan  ilk 
9
savunma hattını oluşturur. Vitamin E zincir kırıcı antioksidan olarak bilinir. Lipid 
peroksidasyonu vitamin E vasıtası ile sonlandırılır.
Karotenoidler,  Vitamin A‟nın ön maddesi olan β-karotenin singlet oksijeni 
bastırabildiği, süperoksit radikalini temizlediği ve peroksit radikalleri ile direkt olarak 
etkileşerek antioksidan görev gördüğü saptanmıştır.
Melatonin, Melatonin en zararlı serbest radikal olan hidroksil serbest radikalini (OH
-) 
ortadan kaldıran çok güçlü bir antioksidandır, günümüze kadar bilinen antioksidanların en 
güçlüsü olarak kabul edilmektedir.  Melatonin çok lipofilik olduğu için hücrenin tüm 
organellerine  ve hücre çekirdeğine ulaşabilir ve böylece çok geniş bir dağılımda antioksidan 
aktivite gösterebilir. Melatonin kanserin ilerleme ve gelişme safhalarını geciktirir. 
Yaşlanma ile birlikte melatonin üretimi azalır ki bunun yaşlanma ve yaşlanma ile 
ilişkili hastalıkların patogenezinde rol oynayabileceği kaydedilmiştir.
Glutatyon, Glutatyon (y-glutamilsistein glisin), organizmada tiyol grubu içeren, düşük 
molekül ağırlıklı önemli bir tripeptiddir. DNA ve protein sentezleri, enzim aktivitelerinin 
düzenlenmesi,  hücre içi ve dışı transportlar gibi hücresel fonksiyonları dışında başlıca 
antioksidan olarak hücre savunmasında da önemli rolü vardır.
Ozon tedavisi, daha sonra değinilecektir.
3.2.2  FİTOKİMYASALLAR,
Fitokimyasallardan  izoflovanlar (fitoöstrojenler, soya  ürünlerinde  yer alır, soya sütü, 
soya peyniri veya izoflovan tabletleri  önerilir ancak kanıtlar yetersizdir.), likopen ( sebze  ve 
meyvelere kırmızı rengi verir,  domateste  çoktur, yeterince  domates tüketmeyenlere  önerilir, 
kapsül formları vardır,  prostat ve pankreas kanserleri ile ilişkilendirilmeye  çalışılmaktadır),
gingko biloba ( beyin kan dolaşımı ve dolayısıyla  hafıza dahil bir  çok serebral fonksiyonda 
flavonoid içeriği  nedeni ile antioksidan olarak yeri vardır, medikal ispatları   diğer 
fitokimyasallara göre daha fazladır), ginseng ( pahalı  bir bitkisel  ürün, kanser hücrelerinin 
büyümesini azaltma,  hafızayı destekleme, tansiyon kontrolü  gibi yararlarından  için  alternatif 
tıp  sıklıkla yararlanır), soğangiller  ( soğan,  sarmısak ve pırasa güçlü  antioksidanlar, kokusuz 
sarımsak  kapsülleri vardır), lahanagiller, sıklıkla antiaging ama çlı  önerilmektedir. Ayrıca 
lesitin ( kolesterolü  düşürür, diüretik  etkisi vardır, soya yumurtara ve mısırdan elde 
edilemektedir),  omega 3 yağ asitleri(  çoklu doymamış yağ  içeren  balık yağı tedavi amaçlı 
immün sistemi güçlendirmek için,  anti-aging amacı ile,  kan vizkozitesini azaltmak için, 
atherosklerozu  önlemek ve  azaltmak için sıklıkla kullanılır, somon, uskumru, sardalye   ve ton 
10
balığında ve keten tohumu, ceviz, soya,  semizotu  iyi kaynaklardır, beyin kanaması yapabilir), 
SAM  (S adenozil  metionin, antioksidan olan ve karaciğer koruyucu glutatyonun  yapımını 
arttırır, kanserden koruyabilir, homosisteini  düşürür, eklem kayganlığını arttırarak 
osteoartritte yararlı  olabilir,  modern tıbba ait kanırtları yeterli değildir), Nüklesik  Asitler  ( 
balık, yulaf, soğan, mantar, kuşkonmaz iyi kaynaklardır).
3.2.3  SAĞLIKLI YAŞAM
Doğru ve dengeli beslenme, fitokimyasallar, lifler, protein-yağ-karbonhidrat dengesi, 
bol su içilmesi, obesitenin  önlenmesi,  akşam yemeğinden vazgeçmek (akşam yemeğini
düşmanına bırak-çin atasözü),  ölçülü  ve kontrollü  egzersiz  ( yürüme, yüzme, güçlendirme 
egzersizleri), yeterli zihinsel  aktivite, stresle başa  çıkma,  çevresel risklerden kaçınma  (  çevre 
kirliliği, sigara,  alkol, hava kirliliği, ağır metaller,  mikrodalga, cep telefonu, güneş ışınları, 
radyoakrtif ışınlar,  elektromanyetik dalgalar), sağlıklı uyku, normal seksüel  aktivite, cilt ve 
saç bakımı) .
3.2.4  İMMÜN SİSTEMİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Sağlıklı beslenmek, vitamin takviyesi almak, sigaradan kaçınmak, yeterli uyku, stresin 
azaltılması, sosyallik, erişkin  aşılama, kahveyi azaltmak immün sistemi güçlendirir.  Çinko,
selenyum, E vitamini, C vitamini, B6 ve B12 vitaminleri,  omega3 yağ  asitleri,  aminoasitler, 
betaglukan  (Immuneks),  Echinecea kapsülleri, immün sistemi güçlendirebilir.  İnfluenza aşısı 
yılda bir, pnömoni aşısı 5 yılda bir  özellikle  65 yaş sonrası veya riskli grupta yapılmalıdır. 
Immünglobülin  tedavisi, timus ekstreleri ile tedavi ve multienzyme ya   da bromelain  enzyme 
denilen tedaviler ile enzim tedavileri uygulanabilir.
3.3  KALORİ KISITLAMASI
Besin alımının alışılmışın %50-70‟ine azaltılmasının yapılan  çok  çeşitli  çalışmalarda 
yaşam süresini uzattığı, yaşla  ilişkili fizyolojik bozulmayı gerilettiği ve yaşla ilişkili
hastalıkları  geciktirdiği hatta bazı olgularda  önlediği gösterilmiştir.  Maksimum yaşam 
süresinin deney hayvanlarında dramatik  olarak aşıldığı gösterilmiştir. Kalori kısıtlamasının 
yaşam süresini  uzatmasında rol alan mekanizmalar arasında genomik  stabiliteyi sağlamak, 
serbest radikal oluşumunun azaltılması, metabolik hızın azaltılması, vücut ısısının azaltılması, 
protein  glikozilasyonunun azaltılması, gen tamirinin artırılması, protein   döngüsünün  (protein 
rejenerasyonun artırılması), immün  yanıtın artırılması, nöroendokrin fonksiyonun  optimize 
edilmesi. 
11
(-)
(8oxodG)
3.4  KÖK HÜCRE VE ANTİAGİNG
Yakın gelecekte antiaging ve insan klonlaması konularında  sıklıkla uygulanabilecek 
gibi görünse de  bugün için kanıtlar yetersizdir ve  sorunlar vardır. Spesifik  in vitro  kültür 
ortamında kök hücreler  yaşlanmadan sınırsızca prolifere olabilirler. Mİ, Parkinson, DM,
Dejeneratif hastalıklarda yaşlanma, hücre hasarı sonucunda  fonksiyonel hücrelerde progresif 
kayıp gerçekleşir. Hücre replasman  tedavisi aşınmış/hasarlı hücreleri fonksiyonel hücrelerle
replase eder ve organ ve dokulara normal   fonksiyonunu  kazandırır (rejeneratif tıp). Bu 
yöntemle tedavi edilen organ  ve dokuların (organ nakli, rekombinan insülin, mekanik) 
geleneksel yöntemlerden daha etkin fonksiyon göreceği teorik olarak kabul edilebilir. Gelecek
vaad eden ancak etik sorunlar da taşıyan bir antiaging yöntem adayıdır.
3.5  ALTERNATİF TEDAVİLER VE TAMAMLAYICI TIP
Antiaging uygulamalarda nerede modern tıbbın  bitip nerede alternatif  tıbbın
başlayacağını  belirlemek  zordur. Bugün alternatif olarak değerlendirilen tedaviler bir 
bakıyorsunuz modern tıbbi uygulama halini alıveriyor. Alternatif ve tamamlayıcı tıbbi 
uygulamalar  özelikle antiaging tedavi ve  kanser, ağrı gibi bazı  hastalıkların tedavisinde 
sıklıkla uygulanmaktadır.  Alternatif tıbbi uygulamalar çok eski çağlardan beri yaşlanma ile
mücadele amacı ile kullanılmıştır.  Dünyada alternatif tıp  ürünleri sıklıkla kullanılmaktadır.
Amerika‟da %  43 kullanımı varken,  Çin‟de alternatif tıp  modern tıp gibi kabul edilir. 
Alternatif tıbbın yaygınlığı, kabul görmesi  toplumlar arasında farklılıklar  gösterir. Avrupa‟da 
ise Fransa‟da  homeopati, Almanya‟da bitkisel tıp, kuzey avrupada refleksoloji-şiropraksi-masaj sık kullanılan alternatif tedavi yöntemleridir. 
Temel olarak 5 grupta incelenir. Birinci grupta alternatif  medikal sistemler 
(homeopati, ayurveda, naturopatik tıp..),  ikinci grupta ruh-vücut ilişkileri ( meditasyon, dua, 
mental  iyileşme, hipnoz..),  üçüncü  grupta biyolojik terapiler (herbal  ürünler, ginseng, ginko, 
vitaminler, köpekbalığı kıkırdağı…),  dördüncü  grupta manipulatif veya vücut temelli işlemler 
(masaj,  şiropiraksi, osteopatik manupilasyon, akupunktur..) ve beşinci   grupta enerji tedavileri 
12
( magnetik tedavi, reiki, teropatik  dokunma gibi) yer alır. Sıklıkla yaşlılar ya da orta yaşlı 
kişiler  bu  ürünleri kullanmaktadır.  Fitoterapi  St John wort (depresyon), echinacea, saw 
palmetto (amerikan kısa hurma palmiye  meyvesi,  prostat  hipertrofisi, osteoartrit), 
ginkgo(demans, tinnitus, vertigo,  klaudikasyo), ginger  ( zencefil, vertigo, postoperatif 
bulantı),  ginseng(fiziksel ve psikomotor performans), sarımsak (hipertansiyon,  hiperlipidemi, 
vertigo, kanserin  önlenmesi), ephedra,  valerian kökü  ( kedi otu, insomnia), glukozamin
(osteoartrit),  köpekbalığı kıkırdağı (kanser  önlenmesi ve tedavisi) gibi birçok  herbal medicine 
ürünüde antiaging amaçlı kullanılmaktadır. 
3.5.1  OZON TEDAVİSİ
19‟uncu yüzyılın sonlarına  doğru bulunan ozon gazının tıbbi olarak kullanılmaya 
başlanması ile zaman içersinde hızla yaygınlaşan bir oksidasyon tedavisidir.
Ozon tedavisi organizmada bir oksidatif şoka neden olarak hücre  içi enzimatik 
antioksidan savunma sistemini güçlü bir şekilde destekler. Bir çeşit aşılama olarak kabul 
edilebilecek ozon tedavisi, bir başka açıdan kardiyoversiyon ile benzer  bir mantığa sahiptir. 
Organizma ise  güçlü bir  oksidatif stres  uyarısı olarak da  nitelendirilebilecek ozon tedavisi, 
organizma tarafından “güçlü bir oksidatif tehdit” olarak algılanır. Bu algılanma, antioksidan 
savunma sistemlerinde çalışan enzimlerin güçlü bir şekilde uyarılması ile sonuçlanır.  Endojen 
ROS2‟larla yeterince uyarılmayan antioksidan sistem ozonun oluşturduğu küçük oksidatif 
stres karşısında güçlü bir şekilde cevap verir.  Aracılık eden biyolojik medyatörler hidrojen 
peroksit ve okside lipid ürünleridir.
4  SONUÇ
Antiaging yaklaşımlar, yaşlanmaya sebep olan olayları kontrol  altına almalı, 
yaşlanmayla birlikte sıklığı artan hastalıklarla mücadele ederek hastaların psikolojik 
durumlarını da göz önünde bulundurarak çözüm üretmelidir.
Kişilerde oluşturulacak sağlıklı yaşlanma bilinci en iyi sonuçlara ulaşmamızı 
sağlayacak yöntemdir.  Doğru  ve dengeli beslenme, egzersiz, sigara ve alkolün 
kullanılmaması, obesitenin önlenmesi en önemli antiaging tedavi yöntemleridir. 
Uzun yaşam herkesin dileği olmakla beraber yaşlanma olmadan uzun yaşamın da 
olamayacağı unutulmamalıdır. 
KAYNAKLAR:
1.  Bocci V., OZONE A New Medical Drug, 2004 
13
2.  Bartsch C., Bartsch H., Peschke E. Light, melatonin and cancer: current results 
and future perspectives. Biol Rhythm Res 2009; 40, 17‐35.
3.  Tan DX, Hardeland R, Manchester LC et al. Mechanistic and comparative 
studies  of melatonin and classic antioxidants in terms of their interactions with the ABTS 
cation radical. J Pineal Res 2003; 34: 249‐59.
4.  Mollaoğlu  H, Özgüner  M. F, “Yaşlanma sürecinde melatoninin rolü “S.D.Ü. 
Tıp Fak. Derg. 2005:12(3)/ 52-56.
5.  Vojta CL, Fraga PD,  Forciea MA, Lavizzo-Mourey R. Antiaging therapy: an 
overview. Hosp Pract (Off Ed). 2001 Jun 15;36(6):43-9.
6.  American association of clinical endocrinologists medical guidelines for the 
clinical use of dietary supplements and nutraceuticals. Endoc Pract, 2003;9:417-470.
7.  Cankurtaran M,  “Yaşlılık, yaşlanma mekanizmaları, antiaging ve yaşam tarzı 
değişiklikleri” 7. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi Sunum Kitapçığı, 2005
8.  Berneburg M, Grether-Beck S, Kürten V, Ruzicka T, Briviba K, Sies H and 
Krutmann J,  Singlet  Oxygen Mediates the UVA-induced Generation of the  Photoaging-associated Mitochondrial Common Deletion, 1999 May 274;22: 15345-15349
9.  Atlı K, Bozcuk A.N,  Telomer Ve Hücresel Yaşlanma,  Geriatri 5 (3): 111-114,2002
10.  Szczesny  B,Tapas K. Hazra  T.H,  Papaconstantinou J,  Age-dependent 
deficiency in import of mitochondrial DNA glycosylases required for repair of oxidatively 
damaged bases, PNAS 2003 Sep100; 10670- 10675 

Mevcut yazılı metin bilgilendirme amaçlıdır. Bilimsel verilerden elde edilmiş bilgilerdir. Konu hakkında uzman kişiler tarafından yönlendirilmeniz ve tedaviye yönelik işlemleri bir hekim kontrolünde uygulamanız veya uygulatmanız önerilir.Ankara ozon , ozon ankara , alternatif kanser tedavisi , dmso , integratif tıp , akupunktur , ankara ozon , ozon ankara , karafakı ,

Hiç yorum yok: